2 Ekim 2010 Cumartesi

Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma

T.C.
YARGITAY
4. Ceza Dairesi

Esas No : 2008/8424
Karar No : 2010/3255

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
765 sayılı TCY.nın 276. maddesinde yer verilen yedieminlik yükümlülüğüne aykırılık suçunun hareket öğeleri; “resmen teslim olunan . . . malları kendisinin veya başkasının menfaati için saklar, sahibine veya başkasına verir veya tebdil veya lazım gelenlere teslimden imtina ederse” biçiminde tanımlanmış ve seçenekli ve dolayısıyla bağlı hareketli bir suç tipi olarak düzenlenmişti. Aynı suçu “muhafaza görevini kötüye kullanma” başlığı altında düzenleyen 5237 sayılı Yasanın 289. maddesinde ise hareket öğesi; “. . .teslim olunan ... mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi” sözcükleriyle ifade edilerek serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmiş ve suçun; ‘teslim amacı dışında tasarrufta bulunma’ anlamına gelen herhangi bir hareketle işlenebileceği kabul edilmiştir. Madde gerekçesinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunma eylemlerine örnek olarak; satılması, başkasına verilmesi gibi amaçla bağdaşmayan davranışlar gösterilmiştir. Teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması biçimindeki eylemler, verilen örneklerde olduğu gibi mal üzerinde tasarruf amaçlı eylemli davranışlar olmalıdır. Bu nedenle, malın teslim alındığı şekliyle muhafaza edildiğinin saptanması koşuluyla, salt satış yerine götürmeme biçimindeki eylemler teslim amacı dışında tasarrufta bulunma niteliğinde kabul edilemeyecektir.
Diğer taraftan, yedieminin teslim aldığı malı satış yerine götürme yükümlülüğü bulunup bulunmadığının da incelenmesi gerekir. Yasalarda öngörülen istisnalar (6831 sayılı Orman yasasının 84.maddesi gibi) dışında yedieminlik, muhafaza yükümü altına giren kişinin özgür iradesiyle kuracağı hukuksal bir ilişki niteliğindedir. Bu nedenle, yedieminin suçun öğelerini ilgilendiren yasal yükümlülüklerinin saptanması ve suç öğelerinin incelenmesi bakımından, yedieminlik kurumunun özel hukuktaki yerinin de incelenmesi gerekmektedir.

./..Yedieminlik kurumu özel hukukta, Borçlar Yasasının 463-482.maddelerinde düzenlenen “vedia sözleşmesinin” bir türü olarak kabul edilmektedir. (Prof.Dr. Ejder Yılmaz, Yedieminlik, T.Hukuk Dünyası D.Mayıs 2000, S.1, s.7; Prof Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.IV. İstanbul 2001, s.4294; Prof.Dr. Cevdet Yavuz, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 1997 s. 770). Vedia (saklamalemanet) Sözleşmesi doktrinde, “saklatan tarafından verilen bir taşınırın, saklayan tarafından kabul edilerek güvenli bir yerde saklanması ve saklatanın dilediği zaman istemesiyle onu saklatana geri vermesi yükümlülüğünü yükleyen bir sözleşmedir” biçiminde tanımlanmaktadır. (Prof Dr. Aydın Zevkiiler, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, Ankara 2002, s. 385; Doç.Dr. Mustafa Tiftik, Türk Hukukunda Vedia Sözleşmesi, Ankara 2007, s.25). Vedia sözleşmesi hükümleri arasında yer alan “Yediemine tevdi” başlığı altındaki 471 .maddesinde de, hukuki durumuyla ilgili uyuşmazlık bulunan veya şüpheli olan bir şeyin “müstevdie/saklayana” veya “yediadile” tevdi edilebileceği ve bu durumda, malı teslim alanın bütün ilgililerin rızası veya hakimin kararı olmadıkça malı hiç birine iade edemeyeceği belirtilmektedir. Yasanın 473 vd.maddelerinde ise, vedia sözleşmesinin bir türü olan “ardiye/depo sözleşmesi” düzenlenmiştir.
Borçlar Yasası dışında, yedieminliği öngören 1086 sayılı Hukuk Yargılama Yasasının 101; 2004 sayılı İcra İflas Yasasının 26, 88, 273; 358; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasanın 82, 83.maddeleri gibi çeşitli yasalarda da yedieminlik ilişkisi veya bu nitelikte muhafaza yükümlülüğü doğuran düzenlemeler yer almaktadır. Belirtilen düzenlemelerde bir nevi kamusal ilişkinin de kurulması dolayısıyla doktrinde Borçlar Yasasında düzenlenen “akdi” yedieminlikten farkını ifade etmek üzere “kamu hukuku ilişkileri doğuran yedieminlik” adı da verilmektedir (Dr.Haluk Eruygur, Yedieminlik, Ankara 2008, s.68). Fakat, açıklanan yasa hükümlerinde de muhafaza yükümlülüğünün bir yasal zorunluluk olmayıp, hukuksal ilişkinin Özgür iradeyle kurulması karşısında, bunların da akdi bir ilişki olduğu inkar edilemeyecektir. Bu nedenle, adı geçen yasalarda açıkça düzenlenmeyen hususlarda, hukuksal kurumun temelini oluşturan vedia sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerekli bulunmaktadır.
Borçlar Yasasına göre vedia sözleşmesi uyarınca taşınır malın muhafazası için malı veren kişi (muhafaza ettiren); sözleşmenin icrası nedeniyle ilgili olan bütün masrafları ve meydana gelen zararı ödemek borcu altındadır (BK.M.464). Buna karşın, vedia sözleşmesi nedeniyle saklama yükümlüsü olan kişi (muhafaza eden); muhafaza edilmesi için teslim edilen taşının kullanmama, malı güvenli bir yerde muhafaza etme ve teslim eden tarafından istenildiğinde geri verme ile borçludur (BK.M.465-467). Malı saklatan kişi, sözleşmede bir süre öngörülse dahi, her zaman malın iadesini isteme hakkına sahip olduğu gibi, saklama borçlusu olan kişi de istenildiği her an, malı teslim etmekle yükümlüdür (BK.M.466/1). Bu yükümlülük gereği muhafaza görevlisinin, ilk kez talep edildiğinde malı aldığı zamandaki gibi (varsa semeresi ile birlikte) iade etmesi zorunludur (Doç.Dr. Mustafa Tiftik, Vedia Sözleşmesi, s.47, 52).

Vedia sözleşmesi uyarınca saklama ile yükümlü olan kişinin iade borcunu yerine getireceği yer, Kanunun “iade mahalli” başlıklı 468.maddesinde “vedia hıfzedilmesi lazım gelen yerde iade olunur ve iade masrafıyla iade zamanındaki hasar, mudie aittir” biçiminde düzenlenmiş ve bu konuda, “malın saklanması gereken yerde iade edileceği” kuralı kabul edilmiştir. Bu düzenleme dolayısıyla muhafaza edenin malı götürüp teslim etme yükümlülüğü bulunmadığından, malın muhafazası amacıyla teslim eden kişi, iadesini istediği malı, muhafaza edilen yerden teslim alacaktır (Doç.Dr.Mustafa Tiftik, Vedia Sözleşmesi, s.52). Bu bakımdan yasa uyarınca, muhafaza ili yükümlü olan kişinin malın iade edilmesi için, malı başka bir yere götürme, nakletme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu nedenle ancak, teslim edenin muhafaza edenin adresine başvurarak iadeyi istemesine karşın, yediemininin iade etmemesi durumunda yükümlülüğüne aykırı davrandığı söylenebilecektir. Vedia sözleşmesine ilişkin genel düzenlemelerin istisnasını oluşturan başka bir yasal hüküm bulunmadığı takdirde, malın muhafazasını üstlenen kişinin, iade yükümlülüğünün, muhafaza ettiği yerde olduğu kabul edilmelidir. Bu konuda 2004 sayılı İİY.nın 88 ve 358.maddeleri ile 6183 sayılı Yasanın 82, 83.maddelerinde de, hacizli malın muhafaza amacıyla kendisine bırakıldığı kişinin, malların icra dairesinden istendiği anda önceki durumuyla iade ile yükümlü olduğu belirtilmekle birlikte, iadenin şekli ve yeri hakkında bir düzenleme yapılmadığından, bu konuda genel hükümlerin uygulanması gerekmektedir. Esasen, bu konuda vedia sözleşmesi hükümlerine başvurulmasa dahi, yasada olmayan bir yükümlülüğün yediemine yükletilmesi olanaklı bulunmayıp, aksi yorumun benimsenmesi TCY.nın 2. maddesinde belirtilen “kanunilik ilkesine” aykırılık oluşturacaktır.
Açıklanan yasal hükümler uyarınca, yedieminin malı muhafaza ettiği yerde teslim etmekle yükümlü bulunması ve incelenen dosyada, icra dairesince sanığın adresine gelinerek hacizli malın iade edilmesi veya muhafaza altına alınması için bir başvurunun yapılmaması karşısında, hacizli malların satış yerine götürülmemesi biçimindeki eylem, suçun maddi öğesini oluşturmaz ise de, sanığın hacizli malı başkasına verme, ortadan kaldırma, satma, rehnetme veya adresine gelinip istenildiğinde eylemli olarak teslim etmeme gibi davranışlarla TCY.nın 289/1 .maddesinde öngörülen teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması durumunda suçun oluşacağı gözetilerek; söz konusu hacizli malın teslim edildiği gibi usulüne uygun olarak muhafaza edilip edilmediğinin ARAŞTIRILMASI ve muhafaza edildiğinin belirlenmesi halinde sanığın beraatine, tersi durumda ise, hükümlülüğüne karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ve eksik inceleme ile beraat hükmü kurulması,
Yasaya aykırı ve katılan Bayram Madak vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1 yorum:

Muzaffer dedi ki...

Uygulamayı önemli ölçüde değiştirecek bir karar gibi görünüyor.