12 Kasım 2018 Pazartesi


      T.C.
      YARGITAY
      15. Hukuk Dairesi

Esas No   : 2018/1480
Karar No : 2018/2632


Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nce verilen kararın temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

-  K A R A R -

Davacının açtığı yargılamanın yenilenmesi davasının reddine dair karara karşı istinaf başvurusunda bulunulması üzerine verilen başvurunun esastan reddine dair karara karşı bu kez yine davacı tarafından temyiz talebinde bulunulmuştur.
6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddede Bölge Adliye Mahkemeleri'nin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454'üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı ve bu kararlara ilişkin dosyaların bölge adliye mahkemelerine gönderilemeyeceği, düzenlenmiş olup bu düzenlemenin 1086 sayılı HUMK 445 ila 454. maddeler arasında yer alan yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümleri de kapsadığı anlaşıldığından bu düzenlemenin sonucu olarak 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar HUMK hükümlerine göre temyize tabi olduğu gibi, HUMK hükümlerine göre temyize tabi olarak verilmiş kararlar hakkındaki yargılamanın yenilenmesi talepleriyle ilgili verilen kararların da istinafa tabi olmayıp doğrudan HUMK hükümlerine göre temyize tabi olduğu sonucuna varılmalıdır.
Yargılamanın yenilenmesi davasının yeni bir dava olduğu ve önce verilen kararın kesinleşmiş olduğu, maddede ise kesinleşinceye kadar denildiğinden kesinleşmiş kararları kapsamayacağı için önce istinafa tabi olduğu akla gelebilir ise de  maddede açıkça yargılamanın yenilenmesiyle ilgili HUMK 445 ila 454. maddelerin de belirtilmesi yanında, yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edildiğinde önceki karar iptal edilerek yeniden karar verileceğinden    önceki kararın kesin hüküm etkisi kalkacağı için kesinleşmiş bir karardan da söz edilemeyecek olması nedeniyle bu yönüyle dahi bu kararın istinafa tabi olması söz konusu olamayacaktır.
Aksinin kabulü halinde hakkında Yargıtay incelemesi yapılmış bir kararın, Bölge Adliye Mahkemesi'nce değerlendirilip Yargıtay’ın değerlendirmesinin aksi sonucu içeren bir  şekilde iptal edilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkabileceğinden yasa yolu aşamalarının mahiyetiyle de bağdaşmayacak böyle bir sonuca varılamayacağı açık olduğundan bu halde doğrudan HUMK hükümlerine göre Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılması gerektiği açıktır.
Hal böyle iken mahkemece istinaf yolunun açık olduğu belirtilmek suretiyle karar verilmiş ve istinaf talebi üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi tarafından da istinaf incelemesi yapılarak 02.05.2017 tarihinde 2017/236 Esas 2017/247 Karar sayılı olarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. İstinaf incelemesi yapılarak verilen bu karar açık kanun hükmüne aykırı olduğundan 2017/236 Esas 2017/247 Karar sayılı bu kararın kaldırılmasına karar verilmiş ve ilk derece mahkemesi kararı yönünden yapılan istinaf başvurusunun HUMK hükümlerine göre temyiz talebi olduğu kabul edilerek bu hükümlere göre temyiz  incelemesine geçilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 15.12.2016 günlü 2016/426 Esas 2016/512 Karar sayılı hükmüne yönelik, yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 4,50 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden yargılamanın iadesini talep eden davacıdan alınmasına, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 21.06.2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

-  K A R Ş I  O Y -

Dava, eser sözleşmesinin bir türü olan Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi'nden kaynaklanan yargılamanın yenilenmesi talebinden ibarettir. Davacı yüklenici, davalı ise arsa sahibidir.
  Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine  karar verilmiş, verilen karar davacı vekilince yasal süresi içerisinde  temyiz edilmiştir.
Yargılamanın yenilenmesi davasına konu ilk davada; eser sözleşmesinin bir türü olan kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan davanın mahkemece yapılan yargılama sonucu 2014/167 Esas, 2014/353 Karar  davanın kısmen  kabulüne karar verilmiş,verilen kararın temyiz edilerek kesinleşmesi üzerine 17.08.2016 tarihli dilekçe ile yargılamanın yenilenmesi davası açılmış ve mahkemenin 02.05.2017 tarih, 2016/426 Esas, 2016/512 Karar sayılı kararı ile yargılamanın yenilenmesi davasının reddine karar verilmiş, verilen karar talep eden vekili tarafından istinaf edilmiş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi'nce istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve bu karar temyiz edilmiştir. Verilen kararın karar tarihi Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluş tarihi olan 20.07.2016 tarihinden sonradır. Sayın çoğunluk kararın istinafa tabi olmayıp temyize tabi olduğu görüşü ile istinaf mahkemesinin kararının kaldırılarak ilk derece mahkemesinin kararın onanmasına karar vermiştir. İşin esası ile ilgili bir görüş ayrılığım bulunmamakla birlikte kararın istinafa tabi olduğu ve istinaf mahkemesi kararının incelenmesi gerektiği görüşü ile sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Şöyle ki; Genel olarak,
Kanun yolları, olağan ve olağanüstü kanun yolları olarak iki kısımda incelenmektedir. Henüz kesinleşmemiş bulunan kararlara karşı başvurulan kanun yollarına “Olağan Kanun Yolları”, şekli anlamda kesinleşmiş kararlar aleyhine başvurulan kanun yollarına ise, “Olağanüstü Kanun Yolları” denir. Bir karar aleyhine henüz kesinleşmeden bir kanun yoluna başvurulabiliyorsa, bu olağan kanun yoludur. Genel olarak, olağan kanun yolları istinaf ve temyiz kanun yoludur. kararın kesinleşmesinden sonra istisnai olarak bir kanun yoluna başvuru imkânı tanınmışsa, bu olağanüstü kanun yoludur. Nihai kararlara karşı süresi içinde bu yollara başvurulmaz veya başvurulur da başvurudan olumlu sonuç alınamazsa ve başka bir olağan kanun yolu da kalmamışsa, karar kesinleşir. kararın kesinleşmesinden sonra başvurulabilecek kanun yolu, olağanüstü kanun yolu olarak ortaya çıkmaktadır. Olağanüstü kanun yolu, yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz  olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu noktada konumuz açısından olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi ile ilgili genel bilgilere göz atacak olursak, yargılamanın yenilenmesinin, doktrinde, kesinleşmiş bir kararda ağır hukuki hatalar olma ihtimaline binaen kabul edilen bir olağanüstü kanun yolu olduğu kabul edilmektedir. Hem doktrinde hemde 31.03.1937 tarih, 1/13 sayılı ve 23.05.1956 tarih, 8/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları'nda yargılamanın yenilenmesi ayrı bir dava olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de uygulamada yargılamanın yenilenmesi talep edildiğinde ayrı bir esasa kaydedilmekte ve HMK hükümlerine göre yargılama yapılmaktadır. HMK 374-381 madde hükümlerinde (HUMK  444-454 ) düzenlenen özel usul hükümleri de uygulama alanı bulmaktadır (Somut olayımızda da mahkeme HMK'nın 374-381 madde hükümlerini uygulamıştır.). Yargılamanın yenilenmesinin kabul edilmesi halinde verilecek karar eski hükmü kaldırdığından yenilik doğurucu bir karar verildiğinden yargılamanın yenilenmesinin bir dava olarak kabulünü de zorunlu kılmaktadır. Yargılamanın yenilenmesi, ancak maddi ve şekli anlamda kesinleşmiş kararlara karşı gidilebilen bir olağanüstü kanun yolu olduğu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıktır. Tüm bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesi yolunun ayrı bir dava olduğunun kabulü zorunluluk arzeder. Ayrı bir davada                   verilecek kararın da ilk davadan bağımsız kanun yoluna tabi olduğu sonucu da kendiliğinden çıkmaktadır. Nitekim, Medeni Usul Hukuku, 15. Baskı, Cilt 3'de Pekcanıtez Usul kitabında 2346 sayfada “Yargılamanın iadesi talebi bir dava olarak açılıp görüldüğünden, dava hakkında mahkemenin verdiği karara karşı süresi içerisinde diğer koşulların da bulunması halinde olağan kanun yollarına başvurulabilir.” denilmektedir. Aynı şekilde İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku (Ağustos 2016. Sayfa 804) adlı eserde Prof. Dr. Baki Kuru" yargılamanın iadesi davası sonucunda verdiği karar istinaf edilebilir.” şeklinde konuyu açıklamış bulunmaktadır.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2/1 maddesinde, “Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmi Gazete'de ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve Resmi Gazete’de ilan yapılarak Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 günü itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2 maddesinde “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454'üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” düzenlemesine yer verilmiş iken 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile bu hüküm “12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan" ibaresi “verilen” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir. Bu kararlara ilişkin dosyalar Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmez.” şeklinde değiştirilmiştir.
 Bu değişiklikten önce kanun yoluna başvuruda kanun yoluna başvuru tarihi nazara alınır iken, değişiklikle bu yol terk edilmiş ve karar tarihi esas alınmıştır. Yani anlaşılması gereken şudur; bir karara karşı kanun yoluna başvurulur iken bu kararın verildiği tarihe bakılacaktır. karar, 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş ise temyiz yoluna, 20.07.2016 (bu tarih dahil) tarihinden sonra verilmiş ise, istinaf yoluna başvurulacaktır.
İki düzenleme değişiklik ile birlikte değerlendirildiğinde, istinaf kanun yolunun yürürlüğe girdiği 20.07.2016 tarihine kadar temyiz kanun yoluna başvurulmuş bir karar hakkında bu kararın kesinleşmesine kadar geçecek süreçte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun istinafa ilişkin düzenlemeleri eklenmeden önceki hâli uygulanmaya devam edilecektir. Yani 20.07.2016 tarihinden önce temyiz yoluna başvurulmuş bir dosya bu yolla sonuçlanacak olup, bu dosyanın hiç bir şekilde istinaf incelemesine tabî tutulması söz konusu olmayacaktır.
 20.07.2016 tarihinden önce bir dosyada verilen karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmuşsa, o karar Yargıtayca bozulmuş olsa dahi bundan sonra verilecek kararlarla (bozmadan geçmiş dosyalarla ilgili verilecek kararlar)  ilgili olarak da başvurulması gereken kanun yolu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun istinafla ilgili değişikliklerinin yapılmadan önceki hâline ilişkin düzenlemeler gereği temyiz ve koşulları varsa karar düzeltme yoludur. İstinaf yolu söz konusu olmayacaktır. Burada sonradan verilen kararın 20.07.2016 tarihinden sonra verilmiş olmasının önemi yoktur. Daha açık anlatım ile daha önce Yargıtay incelemesinden geçen bir dosyada verilen kararın istinaf edilmesi mümkün değildir.
20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlara karşı  kanun yoluna başvurulacaksa, burada ikili ayrım yapmak gerekir.
İlk olarak, biraz önce açıklandığı üzere 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararla  ilgili olarak daha önce temyiz kanun yoluna başvurulmuşsa, artık o karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Bozma sonrasında verilecek karara karşı başvurulacak kanun yolu yine temyiz olup, bu inceleme sonucunda verilecek karara karşı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ve devamı maddelerinde gösterilen şartların oluşması halinde karar düzeltme yoluna başvurulması da mümkündür.
İkinci olarak, 20.07.2016 tarihinden sonra verilen karar ile  ilgili olarak öncesinde bir temyiz incelemesi yapılmamışsa, bu tarihten sonra verilen kararlara karşı başvurulması gereken kanun yolu istinaf kanun yolu olacaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2 maddesinde “...HUMK'nın 427 ilâ 454. maddelerinin uygulanmasına devam olunur...” şeklindeki hükmün nasıl anlaşılması gerektiği değerlendirilmelidir. Gerçekten de maddenin lafzında bu düzenlemeden ilk verilen kararın yargılamanın yenilenmesi hükümlerini de kapsayacağı sonucu çıkarılabilir ise de, az yukarıda yapılan açıklamalar ile yargılamanın yenilenmesi davasının özellik ve nitelikleri birlikte değerlendirildiğinde bu atfın hükmün şekil anlamda kesinleşmesi olarak anlaşılması gerektiği düşüncesindeyim. Olağanüstü kanun yolunu olağan kanun yoluna çevirecek şekilde yorum yapmak kanun koyucunun amacının dışına çıkar. Nitekim İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku (Ağustos 2016. Sayfa 750) adlı eserde Prof.Dr. Baki Kuru HMK geçici 3/2 maddedeki 427 ilâ 454'üncü" deyiminin maddi hata içerdiğini ve “427 ilâ 444'üncü" madde şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtmektedir. Aynı şekilde karşılaştırılmalı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 8. baskı 2015, sayfa 514'de Prof. Dr. Ali Cem Budak burada yapılanan dil sürçmesi olduğunu savunmaktadır. HMK Bilim komisyonu üyelerinin de içinde yer aldığı bilim adamları tarafından yazılan, Medeni Usul Hukuku, 15. Baskı, cilt 3'de Pekcanıtez Usul kitabında 2163 sayfada"  geçici 3. maddenin çok iyi ifade edildiği, meramı, maksadı tam anlattığı maalesef söylenemez. Örneğin ilk fıkrada sadece temyizden bahsedilirken ikinci fıkrada yargılamanın yenilenmesi de dahil tüm kanun yolları kapsama alınmaktadır. Ancak, ilkinde sadece temyiz ifadesi yetersiz kaldığı ve doğru ifade edilmediği gibi, ikincisinde de yargılamanın yenilenmesinin dahil edilmesinin çok haklı bir açıklaması mevcut değildir. Ayrıca, ikinci fıkradaki önceki düzenlemede, değişiklikten sonraki ifadede tartışılacak niteliktedir." denilmektedir.
Öte yandan, sayın çoğunluğun görüşünün kabul edilmesi halinde yargılamanın yenilenmesinde sonra yürürlüğe giren HMK hükümleri uygulanmasına rağmen, verilen bu karara karşı gidilen kanun yolunun önceden yürürlüğe giren ve mülga olan HUMK hükümleri olmaktadır. Bu da kendi içerisinde bir çelişki oluşturacak niteliktedir.
Bir başka açıdan bakıldığında, yeni bir dava niteliğinde olan yargılanmanın yenilenmesinde istinaf kanun yolunun atlanması halinde yürürlükte olmasına rağmen tarafların iki dereceli kanun yolu sisteminden faydalanamaması sonucu ortaya çıkmaktadır. Tartışmalı hallerde taraflara daha ziyade başvuru hakkı tanıyan ve hak arama özgürlüğünün önünü açacak           nitelikte yorumlara üstünlük tanınması gerektiği ulusal ve Uluslararası metinlerde kabul edilmektedir. Bir başka deyişle tarafın elinden iki dereceli kanun yoluna başvurma hakkından biri elinden alınması sonucu ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesi yolu maddi ve şekli anlamda kesinleşmiş kararlara karşı başvurulabilinen ayrı bir dava netiliğinde bulunduğundan bu davaya ilişkin verilecek karar tarihine göre işleyecek kanun yolunun tespiti gerektiği açıktır. Somut davamızda yargılamanın yenilenmesine ilişkin verilen karar tarihi 15.12.2016 olup, Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kuruluş tarihi olan 20.07.2016 tarihinden sonra olduğundan karara karşı gidilebilecek kanun yolu istinaf olup, bu kanun yoluna doğru olarak başvurulmuş ve dosya İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. hukuk Dairesi'nce de incelenmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi'nin kararının kaldırılmaksızın bu kararın temyiz incelemesi yapılması gerektiği görüşünde olduğumdan (esasa ilişkin aynı görüşü paylaşmakla birlikte) sayın çoğunluğun Bölge Adliye Mahkemesi kararanın kaldırarak ilk derece mahkemesi kararını inceleyen kararına  katılmıyorum.
        
         Üye     
Adem Albayrak